14 Eylül 2010 Salı

Vakti Öldürmek

Adımını attı ıslak ve sokak ışığıyla aydınlatılmış asfalta. Camı kırılmış olan saatine baktı, saat 12.37'ydi. Giydiği kot çok dardı, ellerini ceplerine sokmak için epey bir çaba sarfetti. Biraz üşüyordu ama umursamadı, gölcüklere basarken çıkan sesi dinleyerek yürüdü. Uzaktan gelen tatlı bir melodi, su birikintisinden gelen sesle karıştı, sesler ayaklandı birer birer. Adamın adımlarını takip ettiler, adam yavaşladığında onlar da yavaşladı, adam hızlandığında onlar da hızlandı.

Adam yürümeye uzun bir süre devam etti, elini dar pantolonundan çıkardı kolundaki saate baktı, saat 12.37'ydi. Elini tekrar cebine soktu. Kafası öne eğik yürümeye devam etti....

Kafasını gökyüzüne kaldırdı, gökyüzündeki bulutlar kıpırdamıyordu. Şaşırmadı, kafasını tekrar önüne eğdi ve yola devam etti. Sokağın köşesinde bir karartı gördü, ona yaklaştı hissizce. Siyah bir kedi tam zıplarken havada dona kalmıştı. Umursamaz bir tavırla kafasını çevirdi ve yola devam etti. Uzun bir süre sonra, kolunu pantolondan çıkarttı, saatine baktı, saat 12.37'ydi.


Kendini dinlemek onu rahatsız etmeye başladı, yavaş yavaş evinin yolunu tuttu. Evinin önünde, kanlar içinde yatan Vakit vardı, ve saatinin kırılan camları. Vakti kollarının arasına aldı, yüzünü ona yaklaştırdı, ve Vaktin yüzüne, tanrının ruhundan bir parça üfledi; zaman canlandı; yerdeki kırılan saatin parçaları kayboldu, adamın saati eski halini almıştı. Bulutlar tekrar hareket etmeye başladı, kedi miyavlayarak yolun karşısına geçti. Artık saat 6.45'i gösteriyordu, hayat devam etmeye başlamıştı, ve adam evinin gıcırdayan merdivenlerinden çıkıp artık soğumuş olan yatağına uzanıverdi....


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder